SÖYLENENDEN NE ANLADIN
Söylenenlere açıklık getirebilmek ve anlaşılır kılmak aslında bir sanattır. Bizler NLP uzmanları olarak öğrendiğimiz bazı tekniklerle, sözlü iletişimi daha sağlıklı ve anlaşılır kılıyoruz. Alabileceğimiz en fazla bilgiyi kısa sürede ve isabetli olarak almak için metotlarımız var elbette.
İnsanlar sözcükleri sarf ederken farklı anlamlar yükleyebilirler. Çünkü her bireyin kendi deneyimi özneldir. Bu durumda da kişilerin davranışları ve sözleri kendi dünya modelleri bağlamında her zaman mantıklıdır.
NLP uzmanı olmadan da konuşmalarınızda bilgiye en temiz ve çabuk nasıl ulaşabileceğinizden bahsetmek istiyorum. Temiz bilgiye, temiz soru ile ulaşabilirsiniz. Size çözmeniz veya anlamanız gereken bir konu anlatıldığında yapmanız gereken şey çok basit.
Kendi düşünce ve duygularınızdan arının yeter. Evet bu kadar kolay aslında. Kişi ile böyle bir iletişim kurduğunuzda sadece olayın ne olduğunu anlamaya çalışın. Yorum katmadan veya akıl vermeden sorular sorun. Olan şey ne? Kim/kimler vardı? Olay nasıl gerçekleşti? Olay nerede oldu? Olay ne zaman oldu? Bu soruları çeşitlendirip uyguladığınızda gerçek sonuca ne kadar kısa yoldan ulaşacağınıza şaşıracaksınız. Hatta karşınızdaki kişi anlaşıldığını hissedeceği için sonuç da genellikle olumlu olacaktır.
Peki bizler günlük hayatımızda farkına varmadan konuşmalarımızda neler yapıyoruz?
Kendi bildiğimiz bazı şeyleri, karşımızdaki kişinin de bildiğini varsayarak konuşuyoruz. Dolayısı ile bir bölüm atlandığı için bilgiyi eksik vermiş oluyoruz. Konusu ortak olan iki kişi ya da topluluklarda, bu sorun olmaktan çok, kısa ve öz konuşmak olarak değerlendirilebilir.
Örneğin aynı evi paylaştığınız bireylerden bir şey isterken ona detay vermeden istediğiniz nesneyi söyleyebilirsiniz. Ancak istek yapacağınız kişi evinizde daha önce bulunmadıysa “Banyodan fırçamı getirebilir misin? ” dediğinizde bilgiyi eksik verdiğiniz için banyoya gittiğinde size başka sorular sormak zorunda kalacaktır. “Hangi dolapta, ne renkte, neyin içinde ?” vb. Bu örneği bir de size bir sorununu anlatan kişi açısından ele alalım. “O ortamda olmaktan çok rahatsızım.” böyle başlayıp devam eden bir konuşmada gelsin sorular. “Seni rahatsız eden ne?” “Kim ya da kimler seni rahatsız ediyor?”
Bunları anlarsak karşımızdakine de yardımcı olabiliriz. Yoksa “Haklısın/haksızsın zaten orası da şöyle, ben biliyordum böyle olacağını, ben hissediyordum…” vb. dediğimizde konu iyice yolundan çıkacağı gibi belki de karşıdaki kişi sizin yorumlarınızla -ki sevdiği birine karşı kötü bir cümle de sarf etmiş olabilirsiniz- esas rahatsızlık sebebini anlatamayacaktır.
Bilgiyi karşı tarafa eksik verdiğimizde kimi zaman anlam da bozuluyor. Toptan bir söylemle “Sen beni çok üzüyorsun.” dendiğinde karşı taraf bunu suçluluk duygusu olarak üzerine alacaktır. Yaptığı her şey ve söylediği her sözde bu tarafı üzdüğü algısına kapılacaktır. Oysaki burada üzüldüğümüz şey ne ise onu vurgulamak en idealidir. “Bu lafın beni çok üzdü.” “Yaptığın bu hareket beni çok üzdü.” gibi.
Son olarak bir de yaptığımız genellemelerden söz etmek istiyorum. Şayet sözü uzatmamak için bir genelleme yapıyorsak bunda sorun yok. Ancak yaptığımız genellemede yargı veya gereklilik varsa iletişim de kopuk olur. “O beni asla anlamaz.” diyen birine bu genellemesinin farkına varması için sorular sorabiliriz. “Asla mı? Bu güne kadar bir kere olsun seni anladığı zaman oldu mu?” Ya da başka bir zorunluluk hali belirten genellemeye bakalım.
“Ben ona bakmak zorundayım.” Bu cümleye “Haklısın, elden ne gelir…” vb.cevaplar üretmek yerine kişiyi anlamaya ve onun da söylediği şeyin manasını kavramasına yardımcı olabiliriz. “Ona bakmazsan ne olur? Sen bakmadığında kim bakar? Senden başka bakabilecek kimler var?…” gibi.
Duyduklarımıza madem bundan böyle daha dikkat edeceksek öyleyse biz de konuşurken ekleme, çıkarma, çarpıtma yapmayalım. Net anlatırsak, net anlaşılırız.
Bu yazıyı da, sizleri sevgi ve temiz sorularla baş başa bırakarak nihayetlendiriyorum. /23 Ocak 2017
yesimengindeniz.com